26 Nisan 2012 Perşembe

26 Nisan 2012 Perşembe Smyrna'da, Büyük İskender, bir huş ağacının altında kilim dokur gibi düş görüyordu, yazarımızın gördüğü düşte...



Kazananlarla yitirenlerin kabus yaşadıkları kent, diye İzmir’den bir ses geldi. Bu ses, Basmane'de konaklayan yazarımıza dek ulaştı.
Belki de bu sesle olacak, yazarımız Basmane’de son iki gün içinde iki kez aynı düşü gördü. 
Düşünde Büyük İskender, bir huş ağacının altında kilim dokur gibi düş görüyordu. 
Kilim dokumak gibi düş görmek, Büyük İskender’e daha o çocuk olduğu günlerde öğretilmişti. 
Böylece görülen düş hem renkli oluyordu hem de bir tılsımla açılır, bir tılsımla kapanır olma özelliğine kavuşuyordu. 
Görülen düşün duruma göre özelliği vardı.

Düşü gören kişininin alnında üçüncü göz vardı.

O göze gizemli el yazması gibi o düş akıyordu.

Hani belki de hattatlarca nakışlanıyordu.

Bunu da tanrısal gücüyle Apollon okuyor ve kullarına bilgece öğütlerle haber salıyordu. 

Büyük İskender de bu görevi bilmeden aldı.


Smyrnalı ipek tenli beyaz kadınlar ün salmıştı o günlerde bu bölgede.


Büyük İskender’e Pagos tepesi yamaçlarında kuş tüyleri, huş ağacı ve boya ağacı liflerinden bir yatak hazırladılar bu apak ipek tenli kadınlar.
Bir sığırtmacın yanık kaval sesleri eşliğinde, bir çeşme, orada uzun bir ezgi gibi ayrılık sözlerini sayıklıyordu. O çeşmenin yakında kuruldu kralın yatağı.

İş bununla kalmadı. Yastığının altına mavi boncuklarla işlenmiş kocaman kadife bir göz koydular. 

Bu göz, Apollon ve Büyük İskender arasında görsel, sezgisel iletiş ağı oldu. 

Bugünkü bilgisayarların üstündeki göz var ya!


İşte çok uzakları o gözle nasıl yakın ediyorsak..
Böyle ipeklerle işlenmiş bir gözdü bu da.
Bundan sonra ne oldu? Şu oldu! Buyruk yayıldı her yana.
İnsanlar ilkin Apollon tapınağına koştular.
Yere başlarını koyarak secde ettiler.
Bildiri akan su ile okundu, o suyu içtiler.
'Hamd sana, yüce ve biricik Apollo' sesi, gür bir ırmak sesi gibi geldi.
Bundan sonra ne oldu? Şu oldu! 
Kükreyen seferberlik gibi büyük göç başladı.
 Kadifekale Pagos tepesi yönü taşarak doldu.
En önemlisi de demirciler, taş ustaları...
Dülgerler, sayaçlar, dokumacılar gerekiyordu kurulacak yeni kente.
Değerli İzleyici,
Siz bir kent kurmaya karar verdiğinizde ne yaparsınız? 

Yazarımız olsa, ilk bir gül bahçesi yapar orada.

Pembe gülleri severdi Büyük İskender de.
İşte böyle...
Buyruk  tez ellerle yayıldı dört bir yana.

Ellerinde pembe gül fideleri olanlar alındılar bölgeden içeriye.
Bu süre bu bölgeye en ünlü taş ustaları, en ünlü demirciler konuk edildi.    
Gitmek istemeyenler zincirlenerek sürüklene sürüklene oraya götürüldü.
Adına 'mübadele' denilen bir olay yaşandı bu topraklarda. 

Akan su, uçan bulutlar bile yer yurt değiştirdi. 
 O gün bu gündür akın akın insan seli gelip bu tepenin çevresine yerleşti.
Bu fotoğraflarda izlediğiniz o günkü Smyrna, bu günkü İzmir kenti oldu.

Bundan sonra ne oldu? Önemli bir şey oldu!
Bir yazar, adı Tekin olan bu satırların yazarı bir gün Smyrna'ya geldi.  
 Kazananlarla yitirenlerin kabus yaşadıkları kent, diye Basmane'yi gezdi.
Hayır! Smyrnalı kadınların peşinden koşmuyordu yazarımız.
  
Büyük İskender o nedenle erken öldü.
Büyük İskender'le bir farkı buradaydı yazarımızın işte. 
Yazarımızın, Büyük İskender'le benzerliği olmaz mı?

Efendim! İşitemedim!

Ne dediniz? Lütfen bir daha.
Bakın, bundan sonra şu oldu!
Yazarımız o surların dibinde bir ezgi gibi taa o arkaik günlerden kalmış, pembe bir gül ağacı buldu. 

O gül ağacının önünde durdu yazarımız. 

Hayır koparmadı onları. 

Eğildi gül ağacının önünde ve öptü yapraklarını ve gözlerinden iki damla yaş bıraktı ıssız, kimsesiz toprağa, tıpkı kendisi gibi.
Büyük İskenderle yazarımızın benzerliği mi dediniz ..benzerliği de  alın.. işte bir anı olarak sizlere... 

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 24 Nisan 2012, İzmir, Basmane, Smyrna.

1 yorum:

  1. Kral yolunun üzerinde Gülistan seyir terasında aynı güller tazeliğini koruyor. Hafızın mezarında her seher açan gül ile başında bekleyen bülbül Smyrna şarkısını söylüyor.

    Selamlar...

    YanıtlaSil